Sakarya Haber köşe yazarı Şehabeddin Mahir Tuna, popüler kültüre sermaye yetiştirmek konusunu kaleme aldı.
Yakın zamanda bazı haber sitelerinde şöyle bir haber yer aldı: Emekli olan FIFA kokartlı hakemin yerine sınava giren FIFA kokartına aday Türk hakemlerinin hiç biri İngilizce sınavını geçemedi…
2022 Yılında TYT sınavına 3 milyon 8 bin 287 aday katıldı. Sadece 1 tane bile NET cevabı olanın bir şekilde üniversiteli olabildiği yeni sınav sistemindeki sınav sonuçlarına göre 96 bin 518 kişi sıfır puan aldı.
Ülkemizde 20 milyon civarı öğrenci var. Düşünün ki bir sistem 20 milyon çocuğu 5 yaşından itibaren alıyor. 18-25 yaşlarında size geri veriyor. KPSS verilerine göre o çocukların büyük bir kısmında yeterli seviyede genel kültür yok, genel yetenek yok, alan bilgisi yok, bilgisayar bilgisi yok, yabancı dil yok! Ellerinde bir diploma. Diplomada yazan unvana dair yeterlilik ve tecrübe de yok! dini bilgi nerdeyse hiç yok. Ahlaki değerler ise ailesine göre kısmi oranda var. Büyük çoğunluğu 20 yıl boyunca ailesinin bin bir güçlükle evladım okusun diye yolladığı paraları ve aldığı bursları yiyerek, ömrünün en değerli zamanını o kafe senin bu kafe benim, o ortam senin bu ortam benim diyerek, gayrı İslami bir yaşantı içerisinde, özentili bir yaşam ve marka meraklısı bir tüketim canavarı olarak harcıyor.
****
2010 yılında o dönem kendilerini bizzat hükümet yetkililerinin övüp ödüller verdiği ve adına “Hizmet” denilen malum FETÖ hareketi mensubu üst düzey bir yetkili ile faaliyetlerinin İslam’a aykırı yönlerine dair bir tartışmamız olmuştu. Kendisine “siz milletin parasını ümmete ve millete değil seçerek belirlediğiniz belli bir kesime yönelik ne olduğu belli olmayan özel bir faaliyet yürütüyorsunuz” şeklinde bir eleştiride bulunduğumda bana “dünyanın tüm ülkelerinde halk, %8 lik kesim ile yönetilir. Diğerleri ise bu %8’in güdümündedir. İşte bizde ülkeyi her alanda idare edecek bu %8’i yetiştirmeye uğraşıyoruz. Çok değil yakın zamanda bu hedefe ulaştığımızda o %8 ile her alanda ne gerekiyorsa yapılacaktır.” Şeklinde cevap vermişti.
Ülkemizde orta ve lise okullarında genel olarak öğrencilere ilgi, alaka ve yoğunluğun, sınıflarda girecekleri sınavda iddialı durumda olan en fazla 5-6 öğrenci üzerinde olduğu görülür. Çünkü okullarını sınav sonunda başarı tahtasında “bizim şu kadar öğrencimiz şurayı kazandı” yazdıracak olan onlardır. Diğerleri fazla umurlarında değildir. Derslere katılan, söz hakkı verilen, aferin, artı ve yüksek not alan onlardır. Proje ve etkinliklere öncelikle onlar dahil edilir. Her türlü beklenti onlar üzerinde yoğunlaşır.
Görünen o ki, tüm dünyada durum aynı. Herkes gelecekte ülkeleri yönetecek %8 için ve bu %8 in kendilerinden olması için uğraşıyor. Son 50 yıldır dünyayı ve ülkeyi yöneten Bakan, Başbakan ve Cumhurbaşkanlarının büyük çoğunluğunun aynı dönem, aynı okul hatta aynı sınıfta yetiştiğini düşündüğümüzde bu gerçek gün yüzüne çıkıyor.
Time Dergisi’nde yer alan bir fotoğrafda Almanya eski Başbakanı Angela Kasner (Merkel), İngiltere eski Başbakanı Therasa May ve CIA Başkanı Gina Haspel'in 16-17 yaşlarında bir arada olduğu görülüyor. Ülkemizde ise Necmettin Erbakan, Süleyman Demirel ve Turgut Özal aynı okuldan mezun. Kemal Kıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli sınıf arkadaşı. Abdullah Öcalan ve Merkez Bankası eski Başkanı ve Cumhurbaşkanı eski Başdanışmanı Durmuş Yılmaz sınıf arkadaşı. Bunlar sadece bir kaçı. Tesadüfe bakın…
Sonuç olarak çocuklarınız bu %8 lik potansiyele sahipse okuduğu okullarda özel ilgi, alaka ve eğitime tabi tutuluyor. Belki de bazıları sonraki dönemde birilerinin dikkatini çekiyor ve onların “gözlerindeki ışığa” bakılıp kendilerine burslar verilip özel olarak yetiştiriliyor. Diğerleri ise sağ ya da sol fark etmez bu %8 in güdümüne girecek kitleye dönüşeceği zamanı bekliyor. Bu %92 nin çoğu; dertleri futbol, alkol, sigara, giyim, kuşak, moda, marka ve eğlence olan, şekerli sakız gibi şekeri bittiği zaman atılan kısa süreli mutluluk ve haz peşinde koşan vakit geçsin diye uğraşan amaçsız bir kitle…
İSLAM ADALET DİNİDİR!
Fakat olması gereken bu değil, çünkü bu sistem adil değil. Olması gereken bu ülkenin her genci için azami bir eğitim seviyesinin belirlenmiş olması ve hem ailelerin hem de idarecilerin bu hedefe yönelik faaliyette bulunması. Bu ülkenin tüm evlatlarına her alanda gerekli olacak temel eğitim en güzel şekilde eksiksiz verilmek zorundadır.
Bu ülkenin tüm evlatları öncelikle yeterli seviyede dini eğitim almalıdır. Hepsi temel itikadi bilgileri öğrenmeli ve ibadetlerini eksiksiz yapabilecek ilmihal bilgilerine sahip, Rabbinin kitabını akıcı olarak okuyabilen, İslam ve Peygamber tarihine genel hatlarıyla hakim olabileceği bir eğitim sürecine dahil edilmelidir. dini ve Milli kimliğini bilerek, bunların yüklediği misyon ve sorumluluğun farkında olmalıdır. Bu eğitim kısa süreli yaz kurlarında verilemez. Dolayısıyla bu dini eğitim zorunlu eğitim müfredatında 13 yıla yayılarak Ehl-i Sünnet çizgisinde verilmelidir. Bu eğitim, ülkemizde “İHL” veya “İLAHİYAT” okuyan belli bir kesime özel seçmeli bir hak değil tüm ülke evlatlarının alması gereken “ZORUNLU” bir eğitim olmalıdır. Helal, haram hak, hukuk, adalet ve merhamet bilinci dahilinde, Allah sevgisi ve korkusu ancak bu sayede gençlerimize aşılanabilir ve toplumda dini bilgi olarak ortada var olan büyük seviye farkı bu şekilde ortadan kalkar. Sonuçta öncelikle, yaratılış gayesinin bilincinde bir “kul” olabilme adına mesafe almış gerçek “dindar” gençler meydana gelir.
İkinci olarak tüm vatan evlatları her açıdan yeterli seviyede genel kültür ve genel yeteneğe sahip olmalıdır. Öz anadili gibi en az bir hatta iki dili çok rahat konuşabilmeli ve temel bilgisayar programlarını kullanabilir durumda olmalıdır. Ayrıca hepsi gerekli seviyede matematik ve fen bilgisi ile gerekli diğer eğitimlere sahip olmalıdır. Bu şekilde işe başlayan gençler çok kısa sürede daha verimli ve kalıcı bir iş potansiyeline sahip olur. Bunun bir sonucu olarak ülkemizde tüm alanlarda daha verimli bir üretim ve daha bilinçli bir tüketim süreci yaşanır.
Üçüncü olarak ilk iki maddede yer alan eğitimi alanlardan potansiyeli ve ilgisine göre daha üst düzey başarısı olanlara yeterlilik ve ilgi alanlarına göre dini ve milli alanlarda daha aktif ve verimli rol alacak programlar uygulanmalıdır. Bu şekilde bu gençler, sahip oldukları ve diğerlerinden farklı özelliklerinin karşılığını ve hakkını almış olur. Bu gençler ülkenin yarınlarına daha fazla katkı sağlar ve Allah’ın kendilerine bahşettiği üstünlükleri dini ve milli sahada kullanarak şükrünü ve gereğini yerine getirmiş olurlar.
***
Sonuç olarak zorunlu eğitimin mevcut haliyle büyük oranda evlatlarımızı harcadığını görmek üzücüdür. Bu eğitim süreci onların ömürlerini ve gençliklerini tüketmektedir. Onları inançsız, ahlaksız ve hedefsiz, marka bağımlısı, lüks ve batı hayranı bir yaşam meraklısı ve tüketim canavarı haline dönüştürmektedir. evlatlarımızın popüler kültüre sermaye yapılmaması ve buna çıkan tüm yolların kapatılması gerekir. 100 bin nüfusu olan bir şehirde sabah namazında bütün camileri toplasan 500 cemaat yokken aynı şehirde bir rapçinin konserine 200 bin gencimiz katılıyor ve devlet büyükleri-idareciler bununla gurur duyan ve övünen twetler atıyorsa bir yerlerde ciddi yanlışlıklar var demektir.
“Temelinde İslam olmayan hiçbir eğitim, gerçek anlamda İnsan yetiştiremez!”
***
Bir Ayet: “"Rabbimiz! Biz yöneticilerimize ve büyüklerimize itaat etmiştik, fakat onlar bizi yoldan saptırdılar." (Ahzap Suresi – 67.Ayet)
Bir hadis: “Her çocuk İslâm fıtratı üzere doğar. (Yanlış eğitim sonucu) onu doğru yoldan saptıran anne ve babalardır.”